Terkedilmiş bir evin
Verandasında deniz kabuklarından
Bir rüzgâr çanı
Yorgun ama son görevindeymiş gibi,
Tüm gücüyle boyun eğerek deli rüzgâra,
Gaipten gelenlerin habercisiymişçesine,
Garip bir melodi tutturmuş.
Kulak verdim fısıltıyla konuşan
Bu garip rüzgâr çanına.
Öte taraftan gelip giden bir şeyler mi varmış?
Sessizce emekleyerek perdeyi kaldıran?
Bu rüzgâr buranın değilmiş!
İçeri dolmuşlar bulutlu ve gri gökyüzündeki
Kapalı kapıları bir bir açarak.
Sessizce toprağa düşen yağmur tanelerinden daha sessiz,
Ve belki de biraz sinsice.
Kıpır kıpır ve yoğun.
Burası gölgesiymiş geldikleri yerin,
Ben ve diğerleri ancak birer kukla gibi
Sağa sola oynatılarak
Yansıtılıyormuşuz büyük aya.
Titremeye başladım durduğum yerde.
Ellerim tutamaz oldu,
Ne varsa yere düştü.
Ne varsa yere düştü.
Durduğum yere oturdum.
Duymak istemedim daha,
Sus rüzgâr çanı sus!
Zaten istilası altında hayatım
Kupkuru kalmış tüm beklentilerin!
Ve sonra birden farketmez dedim
Farketmez.
Ben bile ben değilken.
Esasen taklitçisiyim anca
Benden öncekilerin.
Yakalayacağım sinsi tırtılı
Her ne kadar benim içimde ise de
Açık verecek elbette
Kimlik hırsızı!
Ve o öteki taraftakilerden
Soracağım o kabarık hesabı!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder