Düşmek, Düşünmek ve Düş Görmek



" Sakin ol, her şey yoluna girecek lafını birilerinden duymayı o kadar isterdim ki; birinin sırtıma vurup hiçbir sorunun olmadığını söylemesini, hayat bu demesini, yanlış yoktur demesini. Tek yanlışın bir şeylerin yanlış olduğunu düşünmek olduğunu söyleseydi ya biri bana! Sırtıma usulca dokunup; 'her şey geçiyor, kış da bahar da , yağmur da kar da, güneş de ay da, sen de ben de, önemi yok dolayısıyla ne senin ne benim' demeliydi birisi. Ağlamamamı üzülmememi, göz açıp kapayıncaya kadar avuçlarımdan kayıp giden bir ömrün elemle, kederle geçmesi kadar acınası başka bir durum olmadığını, ne olursa olsun, hayata ve tanrıya, evrene ve yıldızlara, aya ve güneşe, atalarıma olan inancımı kaybetmemem gerektiğini. 'Doğduğunu nasıl bilmiyorsan, öldüğünü de bilmeyeceksin, bir an varsın, hemen ardından göçüp gitmişsin' demeliydi o kişi bana. Annem demeliydi, babam demeliydi. Gök gözlü dedem, gök gözlü ninem demeliydi.
Hayır demedi fakat kimse. Doğuştan bende var olan melankoliyi anlayamadılar, anlatamadım. Yağmurla, rüzgarla, depremle, yıldırımla, şimşekle mücadele edemeyeceğim söylenmeliydi bana. Boyun eğmeliydim belki de. Ne de olsa hayatın ta kendisinin boyun eğmeyenlerle ilgili bir sorunu var gibi. O boyun eğilecek, o kibir bitecek, o gururla bakan gözler, gözyaşıyla dolacak, yerçekimi kurban ister, yerin altı kurban ister ve ne acıdır ki; gökten geleni yutar, yerin dibine çeker. Ellerİn o yüzden göğe dua eder de sen bilmezsin nedenini. "Kurtar beni tanrım, bir güç benİ çekiyor. Kurtar beni tanrım çok fecİ düştüm ve düşüyorum. Göğe katına al beni". İç çekişlerin yersiz, iç çekişlerin boşuna. Avuçların terler, kendini çekip kurtaramazsın topraktan. Topraktan imal kırılgan bedenin, geri dönüşecek elbet yapıldığı maddeye.
'Çok feci düşmüşüz, haberimiz yok, düşerken düş görüyoruz, haberimiz yok, düşerken düşünerek var ediyoruz haberİmiz yok. Hepsi bir düş haberimiz yok.'
Bunları da deseydi ya o biri bana. Düşe kalka öğrenmeseydim, hiçbir şeyin ama hiçbir şeyin kalbimdeki cevherden daha mühim olmadığını neden demedi kimse bana? Olaylar geçer, mevsimler geçer, rahimler açılır, mezarlar açılır, birkaç kemik parçası için miydi onca savaş?. "Gözlemleyen gözlemlenenin bir parçası olduğunda işte o zaman olan olur, sakın tepedeki gözlem evinden ayrılma" da denmedi bana. Kendi kendime düşüp düşünüyorum öylece şu koca düşün içerisinde."

Gökkuşağı renkli bir kazak vardı üzerinde, kapalı havaya, griye, siyaha, laciverte inat güneşin renklerini giymişti üzerine. Ve de buraların havasına karşın huzurluydu o, sakindi o. Güneş imiş ismi zira. Her hafta aksatmadan ip alırdı benden, rengarenk ipler. Arada bir yaptığı şeyleri giyer gelirdi, tıpkı bugünkü kazağı gibi, her seferinde yapılışındaki incelik afallatırdı beni. İnanılmaz güzellikte kazaklar, bluzlar, etekler çıkardı ellerinden. Renkler daha bir çoşardı sanki, şekiller başka diyarların kapıları gibi gelirdi gözüme. Nasıl bunu beceriyor bilemezdim. Sormalıydım, bu fırsatı kaçırmamalıydım: - Affet sorumu şimdi. Çok güzel konuşuyorsun, çok güzel anlatıyorsun. Başından neler geçti kimbilir. Asıl merak ettiğim şu; neden sürekli örüyorsun ve nasıl bu kadar güzel olabiliyorlar?

Gülümsedi hafifçe narin sarı bir papatya gibi, saçlarının arasından bir demek ışık geçti, kızardı iyice, gözlerine değdi sonra o ışık, pasparlak iki küreye döndüler. Afallamıştım 'nesi vardı bu kızın böyle'
Saymak için örüyorum, sayılarla örüyorum, ilmek sayıyorum, sayarken anıyorum ayı, yıldızları, dağları, tepeleri, denizleri ve okyanusları Tanrımı anıyorum. Başka bir şey düşünmeme gerek yok benim. Hayat ister üzerinizden kara bir bulut gibi geçsin ve sırılsıklam etsin sizi, ister parlak bir güneş ısıtsın sizi, ister ayağınızın dibindeki yer sallansın ve ister arkanızdaki dağ yıkılsın sadece sayıyorum ben. 1,2,3,4,5. 1,2,3,4,5. Doktor doktor dolaştırdılar beni sayma hastalığımın tedavisi için. Fakat aslına bakarsan önce doktor hanım ve beylerin kendilerini tedavi ettirmelerİ lazım, sağlam bir inanç ve temiz bir kalp için. Şaşkın şaşkın bakmayın öyle. Zararım yok benim. Şimdi sizinle konuşurken içimden 10 defa 294983740 sayı. - Zikretmek gibi öyle mi?
- Bilmem ki. Bu benim doğrum. Kapıları bu yolla açıp kapıyorum. Nasıl diyeyim, bu dünyanın yükü omuzlarıma düştü ve ben de düşmekten ve düşünmekten yoruldum. Bir kapı var ki, onu açarsam tamamen gideceğim belki de. Fakat neyse, başınızı çok şişirdim, deli saçması bunlar, çok kanmayın bana. Hoşçakalın.

O kadar hızlı kalktı ve gitti ki, başım döndü hızından. Hiçbir şey diyemedim. Yoğun bir gündü o gün. Baya bir müşteri dolmuştu. Unuttum sayılır neredeyse. Çoluk çocuk ve eşim derken pek düşünmedim kızıl saçlıyı. Fakat o bir daha hiç gelmedi. Haftalarca, aylarca gelmedi. Kayıp ilanı çıkarmış ailesi. İşte o vakit düştü aklıma düşlerin, düşüşlerin, düşünmelerin çok çok ötesine geçmeyi başaran kızıl saçlı, zümrüt gözlü kız.

Esindaş

Hiç yorum yok:

Sayfalar